Abdullah Deveci*
Sanat tarihinde çocuk ve oyun denildiğinde kuşkusuz ilk akla gelen resim Pieter Bruegel’in “Çocuk Oyunları” adlı eseridir. Resmin, yüzyıllara dayanan oyun kültürünün kayda geçmiş hali olduğu söylenebilir. Bu resimde bir kent mekânı içinde iki yüz elliye yakın çocuk ve yetişkin insan, doksandan fazla farklı oyunu oynarken veya bazı çocukluk halleriyle tasvir edilmiştir. Flaman sanatının en önemli temsilcilerinden biri olan Bruegel’in bu resmi, “Köylü Düğünü”, “Karda Avcılar”, “Köylü Dansı”, “Babil Kulesi” gibi çok bilinen resimleri arasında yer alır
Bir resmi (sanat eserini) en iyi edebiyat (başka bir sanat eseri) anlatır: Çünkü bilgi ve bilgi yorumundan farklı estetik yaşantı oluşur.
Türkiye edebiyatında Melih Cevdet Anday’da karşılığını bulan Bruegel’in “Çocuk Oyunları” resmi, şaire esin kaynağı olmuştur. Önce üstadımızın şiiriyle resim arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışalım:
Güneşte
Çünkü saatler dardır, her şeyi almaz
Güneşte çözülür ve kayarlar bir yana.
Mısırlar güçlükle büyürken yağmursuzluk
Kaygılandırır dilsiz bahçıvanı.
Sessiz kuşlar, bir keçi, ağır iğde ağaçları.
Bir araba geçti incelmiş yoldan
El salladı biri, belki tanıdık,
Belki değil, süreksizliğin eşanlamı.
Ve denizin yorgun çağındaydı çocuklar
Çığlıkları titretir balkondaki sarmaşığı,
Çünkü dardır saatler, sığmaz biraraya
Dalgınlık, deniz ve sardunya.
Rüzgâr alıp götürdü balıkçı teknelerini
Uzaktaki kılıçlara, ki bilemeyiz
Hangi derinlikte dölleyerek denizi
Gidiyorlar öyle ağırbaşlı, doğuya.
Ve ocaktan çorbanın kokusu geldi demin
Burun deliğine kedinin ve köpeğin.
Rafta kitaplar, mavi bir şişe ve gül
Donmuş kalmışlar tek başlarına.
Duvarda bir resim, resimde kalabalık
Köy alanı, çocuklar, çember ve zaman.
Bruegel nasıl da toplamış bunca Ortaklığı ve uyumu biraraya,
Çünkü saatler dardır, sığdırılmaz.
Güneşte her şey çözülür gider bir yana.
Melih Cevdet Anday
ÇOCUK OLMANIN TARİHİ: BRUEGEL ÇOCUĞU, BUGÜNÜN ÇOCUĞU
Günümüzün anlayışı çocukluğu, insan yaşamının farklı bir evresi olarak kabul eder Düğün Alayı. Bir Hollanda atasözünü burada hatırlayalım: “Evlilik çocuk oyunu değildir” ve çocuğu sevgiyle korur. Ancak tarihin her döneminde bu böyle olmamıştır. Bundan dolayı resme bakarken çocukluk hakkında bildiklerimizle değil de Rönesans’ın bu döneminde bir Benelüks ülkesinde çocukluğun ne olabileceği üzerine düşünmeliyiz. Çocukluk tarihinin belki de en önemli araştırmacısı P. Ariés, 1600’lere kadar ayrı bir çocukluk kavramının olmadığını söyler. Çocuklar erken yaşlardan itibaren (Ariés yedi yaş sonrası der) minyatür yetişkinler olarak yetişkinlerin dünyasında/toplumdaki yerlerini alırlardı. Bundan dolayı çocukluğa özgü giysi, besin, oyun, oyuncak yoktu. Daha da önemlisi “çocukluk duygusu” eksikti ve çocuğu yetişkinlerden ayıran özellikler dikkate alınmıyordu. Çocuğu anlatacak özel sözcüklerin olmadığı bu ortam içinde yedi yaşına kadar süren bebeklik döneminden sonra yetişkinlerin dünyasında süren bir yaşam vardı. Aries ilginç bir tespitte bulunur; 12. yüzyıla kadar çocukların sanatın hiçbir alanında yer almayışını Orta Çağ’da çocuk ile ilgili kategorik bir anlayışın olmaması ile açıklar.
A. James, C. Heywood gibi yakın dönem kimi araştırmacılar Ariés’in görüşlerini genel olarak doğru kabul etse de kimi sosyologlar ve tarihçiler tarafından çokça eleştirilmiştir. Örneğin Wilson, Ariés’in yönteminin sorunlu olduğunu, kendi çocukluk algısı tarihinin değişik dönemlerini taşıdığını, dolayısıyla da tarihsel dönemlerin çocukluk algısını yanlış değerlendirdiğini söyler.
Antik çağların çocuğa yaklaşımının yeniden görülmesi ancak 1600’lü yıllarda Rönesans’la mümkün olabilmiştir. Rönesans Dönemi, çocukluk ve yetişkinlik anlamlarının değişmeye başladığı dönemdir. Çocukluğun yetişkinlikten farklı ve korunması gereken masum evresi olduğu görüşü benimsenmeye başlanır. Ariés çocukluğun Rönesans’ın keşfettiği en önemli buluş olduğunu söyler.
Bruegel’in resmini yorumlarken bu tartışmalı tarihi çocukluk algısı dikkate alınmalı. Bruegel Orta Çağ’dan düşünsel kopuşu gösteren kültür üretimlerinden birini yapmıştır. Çocuğu, resmin konusu yaparken, insan yaşamının kategorik olarak farklı evreleri olduğunu sanat yoluyla kayda geçirmiştir. Hem de kentsel/kamusal mekânı bir oyun alanına dönüştürerek…
ÇOCUK OYUNLARI
Karel van Mander’in “görsel oyun ansiklopedisi” tanımlaması yaptığı “Çocuk Oyunları” resmi, kent meydanıyla uzun ve geniş sokak boyunca oyun oynayan çocukları betimler. Mekanın bir kentsel mekan değil de köy olduğunu ileri sürenler olmuştur. Ancak mimarinin kırsal özellikler göstermediğini, kente özgü olduğunu hemen belirtelim. Yeri gelmişken farklı bir yorumdan daha bahsedelim: Çocuk figürlerine dikkatlice bakıldığında bunların çocuk değil yetişkin oldukları iddiası. Ancak bu iddia da doğru görünmüyor. Bruegel, çok net bir biçimde çocuk imgesini tuvale geçirmiştir. Bazı yüzlerin yetişkin yüzü gibi görünmesi, figür yüzlerinin çok küçük alanda yapılması nedeniyle olmalıdır.
S.Y. Arsal’a göre, Bruegel’in resmettiği oyunlar tür açısından işlev oyunları, kurallı oyunlar ve rol yapma oyunları olmak üzere üç başlıkta sınıflandırılabilir. Bruegel’in resmettiği oyunların pek çoğu kendi çocukluğumuzdan bildiğimiz oyunlardır. Ağaca tırmanma, tahta ata binme, topaç çevirme, yüzme, birdirbir, amuda kalkma, sırıkla yürüme, etek döndürme, fıçı yuvarlama, çember çevirme, bir çitte sallanma gibi fiziksel beceriyle ilişkili olan oyunlar işlev oyunlarına örnektir. Körebe, uzun eşek, halat çekme gibi kurallı oyunların yanında, düğün ve vaftiz gibi törensel konularla ilgili oyunlar rol yapmayla ilgili oyunlardır.
Resmin sol alt tarafında betimlenmiş aşık kemiğiyle oynanan oyunun üzerinde biraz daha duralım: Oyunun kökeni Antik Yunan’a kadar gider. Bu şans oyununda aşık kemiğinin bir yüzü köpek, diğer yüzü Venüs olarak adlandırılır. İnanışa göre, Venüs tarafı gelerek kazanan oyuncu aşkta da kazanacak, ‘iyi evlilik’ yapacaktır. Bu oyunu oynayanların yakınında düğün alayı ve vaftiz alayının bulunması bu durumda rastlantı olmamalıdır. Film şeridi gibi birbirine bağlı olaylar zincirini Bruegel, bilinçli olarak resmetmiştir.
Resmin belirli odak noktası veya merkezi yoktur. Resim alanının her tarafına eşit biçimde dağılmış çocukluk halleri ve oyunlar vardır. Göz, resim yüzeyinde ister bir sıra ile ister atlayarak oyunların izini sürer. İzleyici için tam bir özgürlüktür bu durum. Tıpkı çocukların oyun oynarken hissettikleri gibi… Bruegel’in diğer resimlerinde olduğu gibi bu resmi için de alegori çözümlemeleri çokça yapılmıştır. Çocuk masumiyeti imgesiyle resmin mitolojide insanlığın ilk çağı olan Altın Çağ’ı simgelediği şeklinde yorumların dışında, yapıtın mevsimleri sembolize ettiği de söylenir (C. Gaignabet). İnsan davranış ve karakterlerine göndermeler yapan sembollerin kullanıldığına ilişkin yorumlar da çok ilgi görmüştür. Resmin sol yanındaki maskeyle hile; fırıldak betimi ile “bir fırıldak kadar salak” Flaman atasözüne ithafen salaklık; baykuş betimiyle de bilgelik simgelenmiştir. Ayrıca, aşık kemiği oyununu kaybetmenin kötü evliliğe, körebenin de iyi tanımadan seçilen eşe gönderme olduğu söylenir. Bu yorumların hepsi Bruegel’in alaycı üslubuyla ilişkilidir.
“Çocukların Oyunu” resmi Brugel’in yaşadığı dönem için nasıl okunabilir? Ya da Bruegel’in sanatında yaşadığı dönem ve toplumla hangi bağlantılar kurulabilir? U. Eco’nun söylediği gibi, Bruegel çoşkulu kalabalıkların katıldığı şölenlerle köy yaşamını ve günlük yaşamı resmin konusu yapmıştır. Varlıkların genel özelliklerinin absürt bir biçimde tasviri, yani grotesk betimlemeler Bruegel için yaşadığı çevreyi yeniden kurmanın bir yolu olmuştur. Diğer yandan, köylüler, çocuklar, hayvanlar, insan-doğa ilişkisi, kısacası halkın günlük yaşam içinde temsil edilme biçimi aslında onlara hitap edilmesi için yapılmamıştı. A. Hauser Sanatın Toplumsal Tarihi’nde anlatır: Kendilerinden bahsedilmesini isteyenler ezilen ve başka hayat isteyenler değil, yaşamlarından memnun olanlardır. Bruegel’in resimleri de köye/kıra değil şehre hitap ediyordu. Resmin bilgi aracı olduğu kadar bir mülk ve zenginlik aracı/göstergesi olması piyasa denilen ortamın bulunduğu yer olan kentlere özgüdür.
Avrupa’da reform hareketlerinin siyasal ve dini pek çok sonucu olmuştur. Genel olarak sanat bu bunalımdan derinden etkilenmiştir. Benelüks ülkelerinde ise, Protestan Kilisesi’nin itiraz etmediği konular olarak doğa ve günlük yaşam resimleri hem çok ilgi görmüş hem de gelişim göstermiştir. Bu resimler uzun çabalarla yapılan ayrıntılar barındırır. “Günlük yaşam resmi” ya da Fransızca “genre” (okunuşu: janr) kaynaklı “tür resmi” denilen bu resim anlayışı Flemenk ülkelerinde özellikle de Pieter Bruegel’le anlamını bulur.
Son olarak, figürlerdeki giysilerin Flaman halkının bu dönemdeki giysi kültürünü/geleneğini yansıttığını söyleyerek, şiirle başladık şiirle bitirelim.
Çok önceleri
Hikaye hatırladığım ama bilmediğim zamanlardı.
Yıllar çok dardı: İçine yaşadıklarımızın hepsi girmiyor.
Anılarının birer ikişer kaybolduğu zamanlardı.
İnsanlara küstüğümde hemencecik barıştığım zamanlardı.
Hatırda kalan görüntülerin sırası yoktu.
Arkadaşın hikaye paylaşıp,
hikayelerde yaşadığım zamanlardı.
Annemin hep hatrımda kalan suretinin var olduğu zamanlardı,
ve onsuz ne yapacağımı bilmediğim.
Ağlarken huzur bulduğum ve birden gülme zamanlarıydı.
Ağlarken kahrolmak kendini yetişkin sananların işi.
Oyunlar içinde kaybolayım,
ve kelimeler sırasını yitirsin.
Kendi kendime konuşurken birden yanımdakine toprağın
ve uçuşan arkadaşların hikayesini anlatayım.
Çocukluğumdaki gibi, çocukluğumdaki gibi.
Uzak geçmişin hikaye anlatıcısıyım.
Bruegel’le beraberdik ve resmine aynı anda girdik.
Hikayenin olaylar sırasını karıştıran karıştırsın,
onlara manyak demesinler.
Çocukluğumdaki gibi, çocukluğumdaki gibi.
*Barış Akademisyeni ve Eskişehir Okulu mensubu sanat tarihçisi